Fikri mülkiyet hukuku, genel olarak iktisadi değer taşıyan fikri emek ürünlerini koruyan bir hukuk dalıdır. Fikri mülkiyet hukukunun koruma alanları açısından doktrinde genel olarak fikri haklar ve sınaî haklar şeklinde ikili bir ayrım öngörülmüştür. Fikri hakların kapsamını ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanat, sinema eserleri vb. eser türleri oluşturmaktadır. Sınaî haklar ise patent, marka, tasarım, faydalı modeller, coğrafi işaretler, biyoteknolojik buluşlar vb. buluşları ihtiva etmektedir. Ne var ki, fikri mülkiyet hukukunun kapsamı sayılan eser ve haklardan ibaret değildir. Bilindiği üzere günümüzde teknoloji hızla gelişmekte, toplum yapısında çeşitli gelişme değişimler olmakta, gelişen süreçte yeni icat ve buluşlar gün yüzüne çıkmaktadır. Bu açıdan fikri mülkiyet hukuku da bu gelişmeler ile paralellik göstermektedir. Yeni icat ve buluşlar ile farklı alanların keşfedilmesi ile fikri mülkiyet hukukunun koruma alanı ve kapsamı da gelişmektedir. Bu açıdan fikri mülkiyet hukuku dinamik bir hukuk dalıdır. Fikri mülkiyet hukukunun tarihsel gelişim süreci de bu kapsamda şekillenmiştir.
Fikri mülkiyet konusu her hakkın tarihsel gelişimi teknoloji alanında ve kültürel yaşamda oluşan gelişmeler ile doğru orantılı olarak farklı dönemlerde gerçekleşmiştir. Bu açıdan fikri mülkiyet hukukunun genel olarak tarihsel gelişimine bakıldığında İlk ve Orta Çağda fikri mülkiyet haklarının tanınmadığı görülmektedir. Yeni Çağ ile birlikte fikri mülkiyet hukukuna ilişkin ilk hukuki düzenlemeler 1400’lü yıllarda imtiyazlar şeklinde yapılan düzenlemeler ile gerçekleşmiştir. Tarihsel olarak fikri mülkiyete ilişkin ilk koruma 1443 yılında Venedik’te gerçekleştirilmiştir. Yine ilk basım imtiyazları 1469 yılında Venedik’te gerçekleştirilmiştir.
Fikri mülkiyet hukukunun doğuşunda ve gelişiminde en önemli vasıtalardan biri matbaanın icadıdır. Matbaanın bulunması ile birlikte eserlerin kısa sürelerde çoğaltılabilmesi sağlanmış olup, bu durum eserlerin iktisadi bir değere sahip olmasına imkân tanımıştır. Belirtilen bu çoğaltma ve ekonomik değer ise gelişen süreçte ‘’telif’’ kavramının doğmasına yol açmıştır.
Modern anlamda fikir ve sanat eserlerine öncülük eden Kanun, 1709 tarihinde İngiltere’de çıkarılan “Kraliçe Anne Kanunu”dur. 1957 yılında İngiltere’de yürürlüğe giren ‘’Copyright Act’’ isimli kanun fikri mülkiyet hukuku açısından önemli bir yere sahiptir. 1789 tarihli Fransız İhtilali sonrasında ise Fransa’da fikri mülkiyete ilişkin birçok önemli gelişme olmuş ve bu kapsamda kanunlar çıkarılmıştır. Amerika Birleşik Devletlerinde ise fikri mülkiyet hukukuna dair düzenlemelerin temelini İngiltere’de yürürlüğe giren Kraliçe Anne Kanunu oluşturmaktadır. Bunun sonrasında 1790 yılında Telif Hakları Kanunu yürürlüğe girmiş, 1998 tarihinde ise ‘’Digital Millennium Copyright Act’’ isimli kanun düzenlemiştir.
Ülkemizde ise fikri mülkiyet hukukuna ilişkin olarak telif haklarıyla ilgili ilk hukuk metni, 1850 tarihli ‘’Encümen-i Daniş Nizamnamesidir’’. Bunun akabinde ise 1857 tarihli telif nizamnamesi yürürlüğe girmiştir. Osmanlı Döneminde fikri mülkiyete ilişkin olarak genel, ayrıntılı ve toplu hükümleri ihtiva eden ilk kanuni düzenleme ise 1910 tarihli ‘’Hakkı Telif Kanunu’’dur. Anılan Kanun, 1 Ocak 1952’ye kadar ülkemizde yürürlükte kalmış olup; 1 Ocak 1952 tarihinde 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu yürürlüğe girmiştir.
Sınaî haklara ilişkin olarak ise Osmanlı Döneminde 1871 tarihli ‘’Eşya-i Ticariyeye Mahsus Alamet-i Farikalara Dair Nizamname” ve 1879 tarihli ‘’İhtira Beratı Kanunu‘’ yürürlüğe girmiştir. Günümüzde ise marka ve patent konularında kanun hükmünde kararnameler çıkarılmış; ayrıca 1994 yılında Türk Patent Enstitüsü (TPE) kurulmuştur. Hukukumuzda fikri mülkiyet hukukundan doğan uyuşmazlıkların çözümü için özel görevli, ihtisas mahkemeleri şeklinde düzenlenen “Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri” kurulmuştur.
Fikri mülkiyet hukukuna ilişkin olarak iç hukukumuzda yapılan düzenlemelerin yanı sıra pek çok uluslararası anlaşma da uygulama alanı bulmaktadır. Bu kapsamda Türkiye’nin taraf olduğu uluslar arası anlaşmalar şunlardır;