İDARE HUKUKU:
İdare hukuku, idarenin kuruluş ve işleyişine uygulanan kamu hukuku kurallarının bütünü olan, bu anlamda özel hukuk kurallarından farklı, özel hukuk kurallarını aşan birtakım kurallardan oluşan hukuk dalıdır. Türkiye’de 1868 yılında idare ile bireyler arasında ortaya çıkacak uyuşmazlıklara bakmakla görevli ve kararları Sadrazamın onayı ve Padişahın iradesiyle yürürlüğe konulan Şurayı Devlet kurulmuş, saltanatın kaldırılmasıyla birlikte, 1 Kasım 1922 tarihinde de kaldırılmıştır. 1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile farklı bir yapılanma ve fakat aynı ad altında yeniden faaliyete geçen Şurayı Devlet, 1961 Anayasası’nın 140. maddesinin; “Danıştay, idarî uyuşmazlıkları ve davaları görmek ve çözümlemek(le)... görevlidir” şeklindeki hükmü uyarınca yerini Danıştay’a bırakmıştır.
İdare hukuku, 1800’lerin sonunda Fransa’da ortaya çıkan; özel hukuk ile kıyaslandığında genç bir hukuk dalı olarak değerlendirilmektedir ve bu yönüyle idare hukuku kuralları, idarî yargı organlarının uzun bir zaman boyunca somut olaylarda verdikleri kararlarla oluşan içtihadi bir hukuk dalıdır. İdare hukuku, idarenin faaliyet sahalarından güvenlik, millî savunma, trafik, maliye, ekonomi, ulaştırma, eğitim, sağlık, imar, orman, kıyı, liman, çevre, bayındırlık, idarenin özel hukuk sözleşmeleri (kamu ihaleleri), gümrük, turizm, kolluk faaliyetleri, kamu görevlileri, bağımsız idari otoriter (üst kurullar) gibi kamu idaresinin çok çeşitli alanlarına uygulanmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu idari yargıya konu dava türlerini, idarenin işleminin iptalini amaçlayan iptal davası ve idarenin işlem ve eylemlerinden doğan zararların tazmini amacını güden ve öğreti de kabul edilen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç kamu hizmetlerinin yürütülmesi için yapılan idari sözleşmelerden doğan davalar da dâhil tam yargı davası olarak ikili bir ayrım ile ele alınmıştır.
VERGİ HUKUKU:
Dünya tarihinde alınan ilk vergiler ayni vergiler olmakla birlikte; ortaçağın sonlarında modern vergilendirme sistemi ortaya çıkmış ve ilk kez 13. Yüzyılda düzenli olarak vergi alınmaya başlamıştır.
Osmanlı’da ilk vergi uygulaması devletin kurulduğu yıl olan 1299’da Osman Gazi tarafından Pazar Resmi (bac) olarak uygulanmıştır; söz konusu resmin ilanında “Her kim pazarda satış yapıp para kazanırsa bunun iki akçasını versin, satamazsa hiçbir şey vermesin ve bu kuralı kim bozarsa Allah Teâlâ da onun dinini ve dünyasını bozsun” ifadesine yer verilmiştir. Bununla birlikte 23 Nisan 1920 tarihinde açılan Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen ilk kanun da 24 Nisan 1920 tarihli ve 1 sayılı “Ağnam Resmi (Hayvan Vergisi)”dir.
Buna göre devletlerin kuruluşlarında ihdas edilen ilk kanunların vergi kanunu olması vergiye verilen önemin bir tezahürüdür. Zira belli kamu hizmetlerini yürütme ödevini üstlenen devletin, bu hizmetlerin finansmanı için vergi ilişkisinin alacaklısı sıfatıyla harekete geçmesinin görevi dâhilinde olduğu açıktır. Aynı şekilde vergiler aracılığıyla kamu hizmetlerinin finansmanına katılmak birey açısından teknik bir zorunluluktur.
Bu kapsamda devletin kamu gücüne dayanarak elde ettiği vergi, resim, harç ve şerefiye gibi tüm kamu gelirlerini içeren, söz konusu vergi ödevinin niteliğine, vergi borcunun doğması ve ortadan kalkmasına ilişkin maddi ve şekli hukuk kuralları bütününe vergi hukuku denilebilecektir. Vergi hukuku kamu hukuku içerisinde yer alan ve diğer hukuk dallarıyla, özellikle anayasa hukuku, idare hukuku, uluslararası hukuk, ceza hukuku, yargılama ve takip hukuklarıyla yakın ilişkiler içindedir.
Devletin ülkesi üzerinde egemenliğine dayanarak vergi alma konusunda sahip olduğu hukuki ve fiili güç olan vergilendirme yetkisi, hukuk devleti ilkesi (yasal idare ilkesi, genellik ve eşitlik ilkesi, hukuki güvenlik ilkesi, belirlilik ilkesi, geriye yürümezlik ve sair ilkeler) ve temel hak ve özgürlükler yönünden sınırlandırılmıştır. Hukuk devleti ilkesi ve buna bağlı ilkeler tek başına vergi yükümlüsü / sorumlusu olan kişiler açısından güvence oluşturmamaktadır. Bu nedenle vergiyi doğuran olayın sebep unsurunu oluşturduğu vergilendirme işlemi (beyana dayanan tarh, ikmalen vergi tarhı, re’sen vergi tarhı, idarece vergi tarhı ve düzeltme yoluyla tarhiyat işlemi, tebliğ, tahakkuk ve tahsil) vergi mahkemeleri, bölge idare mahkemeleri, Danıştay nezdinde ve her halükarda ulusal düzeyde nihai olarak Anayasa Mahkemesi’ne ve uluslararası düzeyde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılacak bireysel başvurular ile yargısal denetime tabi tutulabilmektedir.